FIRÇANIN KABZASINDAKİ MEVCUDİYET LEKESİ
- doğa deniz
- 27 Nis 2020
- 2 dakikada okunur
Mevcudiyeti, yankılı kırışıklıklardan oluşuyordu. Titreyen elleri bu kırışıklıkların bir aynasıydı adeta. Tüm kederleri, sevinçleri, yalnızlıkları ve terk edilmişliklerini barındıran elleri, ruhunun çürümüş temellerini dış dünyaya izah ediyordu. Göz kapakları çökmüş, saçları beyazlamış ve şakakları kızarmıştı.
Gecenin bir saatinde bankta oturmuş ve önünde bir tablo varmışcasına sokağı izlerken bulmuştu kendini. Karşısındaki evin penceresinden göz ucuyla görünen çocuğa baktı. ‘ağlayan bir çocuk’. İşte o anda bir yarık açtı zamanın dehlizlerinde. Bir kez daha buhrana sebep olmuştu. Endişeli miydi? Belki biraz. Yine suçu buruş buruş olmuş yüzüne mi atacaktı? Atmalıydı, yaşanmışlıklar ve yaşanacaklardı onu var eden. Ve hiçbir zaman bu denli üzülmemişti paslanmış hakikate. Evet, kabul ettiği hakikat paslanmıştı ve tüm hayatını minik bir fırça darbesiyle şarap kırmızısına boyamaya da çekinmemişti üstelik. Onun bakışları, lakayt varoluşun imalı bakışlarından farksız değildi fakat gel gelelim bunun da bir önemi yoktu.
Düşüncelerinden sıyrıldı. Biraz gezinmek için banktan kalktı. Belindeki kurusıkı tabanca orada olduğunu haykırmak istermişcesine tıngırdadı. ‘Yoksa sana da mı baktım?’ dedi tabancasına, dalga geçer bir ses tonuyla. Sonra bir kahkaha kopardı. Sesi tüm sokakta yankılandı. Yavaş adımlarla ara sokaklarda yürümek, göz ucuyla tarlaları izlemek her zaman iyi gelmişti cansız ruhuna. Bu sokaklar değil miydi, o kırışıklıkları resmeden? Işığı doğuran tarlalar değil miydi ona yol gösteren? Yanlış anlaşılmasın, hiç minnettar değildi bunlara. Ruhunu oyalamaları yeterdi onun için. Eskiden kararlarında bir dayanak noktası olarak kabul ettiği bu tarlaları ve sokakları, şimdi sabrının kabri bellemişti. Bunları düşününce, yaptığı her bir seçime lanet etti bir kez daha. Sonra tanrıya sitem etti. Dünyaya savurmak zor değildi, savrulmak ise büyük bir tahammül gerektiriyordu. O tahammülü de kararlarıyla saydamlaştırdığı için artık tanrıya ihtiyacı kalmamıştı.
Derin bir nefes aldı. Bir saniye sonrasının sonsuz ihtimallerini düşünmekten kendini alıkoyamadı. Aralarından birini seçti ve yönünü evine doğru değiştirdi. Seçmek artık heyecan verici değildi. En nihayetinde aynı son bekliyordu onu.
Binlerce kervanın yoluna tanık olmuş sokaklar arasından nihayet evini görmüştü. Adımları hızlandı. Kapıyı sertçe açtı, tabancasını masanın üstüne bıraktı ve hiç vakit kaybetmeden yatağına yöneldi. Sonra da kendini gecenin mat ve saydam kollarına teslim etti. Gölgelerin gözleri tabancanın üstünde kalmıştı. Belki tanrı çizseydi kaderlerimizi, tabanca patlayabilirdi. Ama bu silah patlamadı.
Comments