FAZİLET CURCUNASI
- doğa deniz
- 24 Nis 2020
- 2 dakikada okunur
Saat çoktan gece yarısını geçmişti. Körpe şehrin dilsiz sokaklarında geziniyordu. Gece lambasının titrek ışığı sisli caddeye kişilik kazandırmıştı. Attığı her bir adımın yankısı evlerin duvarlarını yalayıp yutmuştu. Tek düşünebildiği yönergelerle pörsümüş, kaybolmaya yüz tutan kişiliğiydi. Şahsiyetini bir kalıba sıkıştırmak için toplumun öngördüğü zamanı çoktan geçmişti. Hala arayış içindeydi ama işin korkunç tarafı, neyi aradığını bilmemesiydi. Ondan istenilen kusursuz ölçülere göre mi dikecekti şahsiyetini, yoksa tüm bu ölçüleri yok sayıp rotasız arayışına devam mı edecekti? Tertibatla kamçılanan kaderine sorması gereken tek soru buydu. Gelgelelim işin kolayına kaçmayı her ne kadar istese de vicdanı ona engel oluyordu. Caddenin sonundaki dükkândan saçılan kargaşa, onu düşüncelerinden uzaklaştırdı. Kargaşaya doğru attığı her bir adımla ruhu daha bir sıkışıyordu, saklanıyordu. Dükkânın kapısının önünde bekledi. Cebinden sigara kâğıdı ve tütün çıkardı. Tütünü kâğıda eşit bir şekilde yaydı, filtresini taktı ve sarmaya başladı. İyice oyalandı sararken. Sonra kapı topuzunu kavradı ve kapıyı kendine çekti. Kahkaha huzmesi yüzünü tokatladı. Yüzü buğulandı. Sahnelenen bu düzmece mutluluklardan iğreniyordu. Bir bar iskemlesine oturdu. Sigarasını yaktı ve etrafı izledi. Odayı saran loş sarı ışık, sigara dumanıyla birleşince görüş alanını kapatıyor ve her şeyi daha katlanılabilir kılıyordu. Elindeki sigaranın külünü yere silkti ve derin bir fırt çekti. Yaşlanmıştı. Dumanı yavaşça ağzından verdi. Kırışmış ellerine baktı, sonra karşısında dikilen 1’lerin gürültülü varoluşları arasında göz gezdirdi. Şahsiyetlerini yitirmiş milyon tane 1, geçmiş ve gelecek çizgisinde kaybolmuş milyon suret … Yüzeysel elemlerin yönettiği, ihtimallere feda edilen mevcudiyetlerinin tükettiği hayatlarına hayretle tanık oldu. Maskelenmiş bunaltılarının kırçıllaştırdığı ruhları odanın her tarafını sarmıştı. Aldıkları her bir nefes bastırılmış özgürlüklerini hapsediyordu. Rengarenk karanlıklarını aydınlatacak ne bir ayna vardı etraflarında ne de bir hiçlik. Bu iç karartıcı hengamede bulunmanın bir erdem olduğunu kim savunabilirdi?
Havada asılı cehaleti, bilgisizliğe yormak istiyor fakat bunun bir tercih meselesi olduğu gerçeğini göz ardı edemiyordu. Körleşen insanlığın nemlenmiş duvarları yıkılmaya yüz tutmuştu bile. Döndü ve kendi duvarlarına baktı. Yoksa o da mı cehaletine yenik düşüp kendi pürüzlerine gözlerini kapatmıştı? Bilemiyordu. Kendini bu kareden soyutlamanın ne kadar doğru olduğunu sorgulaması an meselesiydi.
Sigarasından bir fırt daha çekti ve dışarıda başlayan yağmuru izlemeye koyuldu. Derken şimşek çaktı. Gökyüzü aydınlandı. Bir anda herkes sustu, müzik durdu ve zaman sakince olanları izlemeye başladı. Herkesin yüzünde dehşet vardı. ‘Sakin olun yalnızca anlık bir aydınlık’ diye bağırdı ama şüphe yüzlerinden silinmemişti. Bir kez daha şimşek çaktı. Gökyüzü bir saniyenin içindeki sonsuz aydınlığa gömüldü ve kuklalar kesin bir şekilde gecenin bittiğini, gündüzün başladığını savundu. Tam itiraz edecekti ki durdu. İnin dışına çıkmış biri için bunu anlatmak çok zor geliyordu. Aslında bu aydınlığın anlık olduğunu onlara nasıl kabul ettirebilirdi? Kendisine yöneltilen dışlayıcı bakışların soğuk nefesini ensesinde hissedebiliyordu. Her geçen saniye bakışların ağırlığı altında eziliyordu.
Kapıya doğru yürüdü. Adımlarının yankısı, odadaki sükuneti bahane ederek sessizliğe sığınmıştı. Kimse duymadı adımlarını, kimse görmedi kalktığını ama sigarasının dumanı hala herkesin ciğerindeydi. Çıktığı anda aydınlık gözlerini kamaştırdı. Gökyüzüne baktı, gülmeye başladı. Ardından dilsiz adımlarının ve boş kahkahalarının eşliğinde bir diğer kahkaha huzmesine doğru ilerlemeye başladı.
Comentarios